dar ~ دار
Kamus-u Fransevi - dar ~ دار maddesi. Sayfa: 561 - Sira: 4
Qu'est-ce que dar دار , le sens du mot دار. A propos دار turque. Dictionnaire de langue ottomane
دار fransızca ne demek, دار anlamı, manası, fransızca osmanlıca sözlük
دار ماذا تقصد الفرنسية دار وسائل الفرنسية دار معنى الفرنسي، قاموس العربية الفرنسية
dar ~ دار güncel sözlüklerde anlamı:
DaR ::: Yer, mekân, konak.
DaR ::: f. Sâhib, mâlik, tutan (mânasındadır.) Meselâ: Bayrakdâr $ : Bayrak tutan.
dâr ::: (a. i. c. : dirân) : 1) ev 2) yer. 3) yurt.
dâr-ı beka ::: ahret.
dâr-ı dünyâ ::: dünyâ.
dâr-ı emân ::: Müslümanlar ile sulh hâlinde bulunan veya Müslümanların zimmetini kabul eden gayrimüslim bir milletin ülkesi.
dâr-ı fena ::: dünyâ.
dâr-ı harb ::: Müslümanlar ile aralarında sulh hâli bulunmıyan gayrimüslimlerin ülkesi. [bu ülkedeki Müslim olmıyan ahâlîden her birine "harbî" denir].
dâr-ı İslâm ::: Müslümanların hâkimiyeti altında bulunan yerler. [Müslimler oralarda huzur ve emniyet içinde yaşarlar].
dâr-ı ridde ::: aslında Müslim iken sonradan irti-dâdeden veya bir aralık Islâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulunduğu şehir veya kasaba, [bâzı ahkâm itibariyle dâr-ı harb'den ayrılır].
dâr-ı şûrâ-yı askerî ::: 1253 yılı muharreminde teşkîl ve 1259 tarihli nizâmnâme ile vazîfesi tes-bît olunan ve bir reis ve bir müftü ile askerî ve mülkî ricalden on bir daimî ve altı muvakkat âza (üye) ile kurulan yüksek askerî bir meclis idi. [1296 târihinde lağvolunmuştur].
dâr-ı zimmet ::: Müslümanların ahit ve emânını, . himayesini kabul etmiş olan gayrimüslimlere mahsus yerler.
dâr-ül-cihâd ::: islâm sınırları dışındaki ülkeler. Islâmla barış hâlinde olmıyan veya bir anlaş, -ma yapmamış olan ülkeler.
dâr-üt-tabâat-ül-âmire ::: Devlet Matbaası.
dâr ::: (f. i.) : dar ağacı.
dâr ::: (f. s.) : 1) tutan. Defter-dâr : defter tutan. Bayrak-dâr : bayrak tutan. gibi. 2) sahip, mâlik, li. Alâka-dâr : alakalı, ilgili. Hisse-dâr : hisseli. Hükümdar : hükme sahip, hükme mâlik.
dâr ::: (f. i.) : savaş, [dâima eşanlamı, olan "gîr" ile beraber kullanılır].
dâr ü gîr ::: kavga, savaş.
dâr ::: yer, ev, yurt.
Dar :::
- İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı.
- Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz
Örnek: Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu. S. Derviş - Az, elverişsiz, sınırlı.
- Sıkıntılı
Örnek: Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar! M. Ş. Esendal - Yetersiz.
- Güçlükle, ucu ucuna, ancak
Örnek: En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile, akşam altı postasına dar yetiştiler. M. Ş. Esendal - İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk.
- Yurt.
- Ev.
dâr ::: yer , ev , yurt , dünya , dar ağacı , sahip olan , bulunduran
dâr ::: yurt
dâr ::: ev
dâr ::: dar ağacı
dâr ::: sahip olan
dâr ::: bulunduran
dâr ::: tutan
dâr ::: (f. i.) dar ağacı.
dâr ::: (f. s.) 1) tutan. Defter-dâr : defter tutan. Bayrak-dâr : bayrak tutan. gibi. 2) sahip, mâlik, li. Alâka-dâr : alakalı, ilgili. Hisse-dâr : hisseli. Hükümdar : hükme sahip, hükme mâlik.
dâr ::: (f. i.) savaş, [dâima eşanlamı, olan
dar ::: ancak, az, ev, mahdut, sıkı, yetersiz, yurt
DÂR :::